30 Mayıs 2010 Pazar

Tatilin Kendisi mi Düşüncesi mi Mutlu Eder?

foto: O.A. - 07.2008

Tatiller işten uzaklaşmak, dünyayı keşfetmek, aile ya da arkadaşlarla zamanın tadını çıkartmak için bir fırsat. Hollandalı güzide araştırmacılar, tatillerin genel mutluluk seviyesi üzerindeki etkilerini ve bunun ne kadar süreceğini merak etmişler ve bunu ölçmek için 1.530 kişi üzerinde bir çalışma yapmışlar.

Yayınlanan çalışma sonuçlarına göre; en büyük mutluluk artışı sadece tatilin planlanması sırasında yaşanmış ve tatil düşüncesi mutluluk düzeyini 8 hafta süresince yüksek tutabilmiş. Tatil sonrasında ise çoğu insanda mutluluk seviyesi hızlı bir şekilde başlangıç seviyesine inmiş. Seyahat sırasında yaşanan stres ve rahatlama düzeyi tatil sonrası mutluluğu etkiliyormuş. Seyahatlerinin sıradan ya da stresli geçtiğini söyleyen tatilciler için tatil sonrası mutluluk faydası görülmemiş. Şaşırtıcı bir şekilde seyahatlerinin ‘rahatlatıcı’ geçtiğini söyleyen tatilciler için de, tatil sonrasında ilave bir mutluluk artışı görülmemiş. Seyahat sonrasında mutluluk seviyeleri artan tatilciler, sadece tatillerinin ‘çok rahatlatıcı’ olduğunu söyleyenlermiş. Bu kişilerde de tatilin mutluluk etkisi sadece 2 hafta daha devam etmiş ve sonrasında başlangıç düzeylerine inmiş. Seyahat sonrası mutluluk artışı olamamasının bir nedeni işe dönüş stresi ya da bazı tatilciler için seyahatin kendisinin stresli geçmesi olabilir, en çok da tatil arkadaşıyla yaşanan anlaşmazlık ya da hastalık gibi nedenler.

Araştırmayı yürüten Breda Üniversitesi’nden Jeroen Nawjin “Tatiller insanı mutlu eder, fakat şunu gördük ki tatilin sadece düşüncesi insanların mutluluk seviyesini arttırıyor, sonrası için hemen hemen hiçbir etkisi yok” buyurmuş.

Çalışmada tatilin süresi ile genel mutluluk arasında bir ilişki kurulamamış. En fazla mutluluk artışı tatilin fikir ve planlama aşamasında görüldüğü için, araştırmacılar tek bir uzun tatil yerine daha fazla sayıda fakat kısa süreli tatillerin daha faydalı olabileceğini söylemişler.

Bu araştırmadan çıkarılabilecek pratik sonuç, mutluluk en fazla tatili planlarken artıyorsa, o vakit yapılabilecek şey daha fazla tatil planıyla bunu arttırmaya çalışmak. 2 haftalık izniniz varsa, bunu ikiye, üçe ya da dörde bölmek, tabii patronunuz müsaade ederse...

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Boş Konuşma, Mutlu Ol...

Karikatür: Umut Sarıkaya
Boş konuşmak yerine, dünyanın durumu ya da hayatın anlamı üzerine konuşmaya daha fazla zaman ayırsaydınız mutlu olur muydunuz? Arizona Üniversitesi’nden psikolog Matthias Mehl’e göre cevap evet, zamanını havadan sudan konuşmak yerine önemli konular hakkında konuşarak geçiren insanlar daha mutluymuş.

Dr.Mehl şöyle izah etmiş “Eğer hayatı yüzeysel yaşıyorsanız diğer şekilde de mutlu olabilirsiniz, ama varoluşsal derinliklere indikçe mutsuz olacağınız kesin. Derin sohbetler ya da anlamlı konuşmalar insanı iki nedenden dolayı mutlu eder: birincisi insanların hayatları için bir anlam yaratmak ya da bulmak istemeleri, ikincisi de diğer kişilerle iletişim ihtiyacı olan ve bunu isteyen sosyal hayvanlar olmaları. Anlamlı sohbetlere dâhil olarak, bu karmaşık dünyayı anlamlandırmaya çalışırız. Kişiler arasında bu anlamı bulmaya başladığınızda, etkileşimde olduğunuz partnerinizle bir bağ kurarsınız, kişilerarası bağlantılar ve entegrasyon da mutluluğun temelidir.”

Dr.Mehl 79 üniversite öğrencisine elektronik kayıt cihazı ve mikrofon takarak, 4 gün boyunca her 12,5 dakikada bir 30 saniyelik kayıtlar gerçekleştirmiş ve sesli günlükler oluşturmuş. Daha sonra araştırmacılarla birlikte bunları incelemişler. Öncelikle bu kayıtları gruplandırmışlar, daha çok günlük pratik işlerle ilgili olan konuşmalar her iki gruba da dahil edilmemiş. Havaların durumu ya da izlenen televizyon dizisi ya da programıyla ilgili konuşmalar boş sohbetler kategorisine, güncel gelişmeler, felsefe ya da eğitimle ilgili konuşmalar da anlamlı sohbetler kategorisine dahil edilmiş. İncelemeler sonucunda tüm sohbetlerin üçte birinin anlamlı sohbet kategorisinde, yaklaşık beşte birinin de boş konuşma kategorisinde olduğu görülmüş.

Çalışmaya katılan kişilerle hayat tatmini ve diğer mutluluk ölçütleri hakkında daha sonra yapılan görüşmeler ve konuyu bilen kişilerin raporları doğrultusunda, en mutlu kişinin en mutsuz kişiye oranla iki kat daha fazla anlamlı sohbet ve üçte bir oranında daha az boş sohbet gerçekleştirdiği tespit edilmiş. En mutlu olan kişinin günlük konuşmalarının %45,9’u anlamlıyken, en mutsuz kişide bu oran %21,8 imiş. En mutlu kişide boş sohbetlerin oranı sadece %10 iken en mutsuz olanda ise %28,3 imiş.

Dr.Mehl sonraki adımda insanlardan her gün bir anlamlı sohbet daha fazla yapmasını isteyerek onların mutsuzlukları tedavi edilebilir mi sorusunun cevaplarını arayacakmış.

Hülâsa, boş konuşmamak için konuyla ilgili fikir sahibi olmak, fikir sahibi olabilmek için bilgi sahibi olmak, bilgi sahibi olabilmek içinde çalışmak, bir şeyler öğrenmek gerekir ki öğrenmek de başlı başına bir mutluluk değil midir doktor? Sustum.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Fazla Kasmayın, Kimse Sizi Takmıyor...

Çoğumuz hayallerimiz, ilişkilerimiz ve hareketlerimiz hakkında başkaları ne der, ne düşünür diye endişe ederiz. Diğerlerinin önünde küçük düşmekten ve hata yapmaktan korkarız. Yeterince iyi olamamaktan ya da iyi görünmemekten kaygı duyarız.

Peki tüm bu potansiyel hata ve kusurlarımızın tamamen gizli kalıp fark edilmeyeceğini bilsek yine de endişelenmeye devam eder miydik? Yapılan araştırmalara göre aslında bu gizlilik neredeyse sağlanmış durumda. Hatalarımızın ya da başarılarımızın çoğundan dünyanın haberi bile yok.

Başkalarının sizin görünüş ya da davranışlarınızla ‘aslında gerçekte olduğundan daha fazla’ ilgilendiklerini düşünme eğilimi psikolog Kenneth Savitsky tarafından Spotlight Etkisi olarak tanımlanmış. Savitsky’e göre sizin gülünç duruma düştüğünüz ya da utanç duyduğunuz durumları aslında tahmin ettiğinizden çok daha az insan fark ediyor ve fark edenler de bu durumu sizin düşündüğünüzden daha az yargılıyor.

Bunu yaptıkları birçok deneyle de ispat etmişler. Örneğin Cornell Üniversitesinde yaptıkları bir araştırmada bir öğrenciye utanç verici olduğunu düşündüğü Barry Manilow baskılı bir tişört giydirmişler ve onu arkadaşlarıyla dolu bir odaya göndermişler. Utanç içindeki öğrenci tişörtünün odadaki insanların en az yarısı tarafından fark edileceğini düşünmekteymiş. Daha sonra yapılan görüşmelerde bu durumun aslında odadaki öğrencilerin dörtte birinden daha azı tarafından fark edildiği görülmüş.

Savitsky’e göre bu durumun nedeni benmerkezcilik. Kendimize odaklandığımız için başkalarının da bizimle yakından ilgilendiklerini düşünüyoruz. Ama aslında herkes kendi sorunlarıyla ilgileniyor, kendimiz için ilginç olduğumuz kadar başkalarına ilginç gelmiyoruz.

Pratikte çoğu insan bizi takmıyor. Çünkü bizi hiç tanımıyorlar ya da çok az tanıyorlar, bizim hayatımız, ne iş yaptığımız, neyle meşgul olduğumuz, hayallerimiz, nasıl göründüğümüz ve ne giydiğimizle de düşündüğümüz kadar ilgilenmiyorlar.

Yani neymiş aslında özgürmüşüz; başarılarımız, hatalarımız ya da kusurlarımız sadece bizi ilgilendiriyormuş, dünyanın umurunda değilmiş. Bu bakımdan fazla kasmaya gerek yokmuş, yeni şeyleri deneyebilir ve keşfedebilirmişiz.